29 Ocak 2019 Salı

Sen Seni Sen Seni Seni Gidi Sen Seni


Soğuk karanlıktı gece. Issızlık da vardı üstüne. Sigara içmek vardı diye diye sağına soluna yolladı bakışlarını. Ne cepte ne parmakları arasında yoktu ateşi üzerinde taşıyan. (Ateş o ateş ki dağlarda tilili Newroz hey hey!) Şöyle derinden çekmek, çekip çekip kaybolmak, kaybolup aranmak. Aranmak, aranmak mı! Kim arayacaktı? Yok, yalnızdı Yusuf. (Yusuf’un Kawa ile işi ne? Bu nasıl bir durum hele anlat dinleyelim bu ne? Yok o ben de bende ki sır söylemem, yazsam bile burada böyle konu bütünlüğünden ziyade. Kıyamadım kendime anlayın hallice.) Kimi kimsesi yoktu. Sokağın müdavimleri var bir. Onlardan da aramak sormak nerde. Her biri bir derdin yolcusu. Duraklarında acı alıp tasaya bırakıyorlar. Bir ateşin etrafında hele de korunakları varsa, sıcak sıcacık derme çatma kelimeli çatılarının altında çok değil birkaç saat de olsa demlenmek onlarında yaptıklarındandı. Sağ ayağından geleni sol ayağına gönderemiyordu işte. Neden oluyordu ki bu? Oysa git, hayde diye de komutlarını yollayalı bayağı olmuştu. Bir daha bir son çaba hoop olmadı. Olmadığı gibi yere kapaklandı. Kim bilir neleri kapadı. Kelebekleri, böcekleri, orman kuşlarını…(Ah Yaşar Kemal sen olaydın kalır mıydı meydan böyle yeni yetmeye!) En çok da… Yok ne arar kapadığı şey sertlikti, soğuk asfalt düzlüğüydü. Gözleri açık yerdeki soğukla hesaplaşmak da neydi! Sanki savaşacak gücü vardı. Bıraktı kendini. Kapanıyordu işte gözleri. Kapanacaktı ki az ilerideki aydınlatma direğinin sarımsı ışığı altında süzülen kar tanelerini gördü. Öyle yakınlardı ki kirpiklerinin süsü olmuşlardı. Koca koca kar tanelerinin dalga dalga gezinişleri yoktu, lakin öyle içten öyle sıcak anılara yelken açtırıyordu ki kimin umurundaydı. İşte sessizlik daha derinden yerleşiyordu içine. Az önce bacaklarının arasından sızmış, kollarının arasından bir tur bindirmiş oradan aklına nüfus ediyordu. (Cüzdansız haymatlostu vesikalı) Nerde nerdeydi sevdiği güzel insanlar? (O güzel atlılar gideli çok olmuştu lakin bir yerlerde var elbet olmalı bitmedi ki tabi aşk da olacak yere yüz)Ah haberleri olsa yetişirlerdi hemencecik. Hele Hızır, adı Hızır kendi Hızır ah bir ses edebilseydi. Denese miydi? Hı hı hı… Bu kadar işte. Boğazlanıyormuş gibiydi.( Kusmuklu iki anımsama: Biri sünnet sakat bırakılmış Fallus Dianisyos alayında bereket(artık sizli) diğeri kurban bismillahlı Allah. Sussssmalı meli lay laya devam hey hey demeli. Hey! Bir de gülmece ha ha ha h a)En iyisi kimseye ilişmemek. Kalmak böylece. Madem gidemiyor. İsteyerek kalmalıydı. Azıcık duvar dibinde olsaydı bari dedi, dedi ama nafile. Olduğu yerde kaldı. Sızan dalgınlıkla tatlı tatlı kapanıyordu göz perdeleri. Oyun bitmiş seyirciler gitmişti. Ne kötüydü, bol alkışlı bir uğurlanış olmamıştı. Yok kalkmaya çalışmalı denemeli denemekten vazgeçmemeliydi. Sağ ayak sol omuz hııııı haaaa… Kımıldamalar, ahlamalar, vahlamalar içinde bir iki üç yer de gök de pas, isli kirli bir çalışamazlık. Peh lanetin böylesine! Neden neden? Yapacak ne kaldı? Hiç! Az evvelki kabullenişle kazındı bu defa yerine. Kar yorgan olacaktı bol romanlı.(Vah vah!) Ama soğuk ama ıslak hele de ıslaklık öldürmüyordu süründürüyordu bin beter. Üşümek yalnızlaştırıyordu başka bir şey düşündüremez oluyordu açlık susuzluk ne ki oluyordun. Hızır, Hızır, Hızır seslerini kardan kara kardan kara ulaştırmak istiyordu. Son kez denedi  hı hı hı…

Başım başım, ağrısıyla uyanıyordu kaçıncı olduğunu bilmediği rüyasında. Lakin karın boşluğunda hissini aldığı ayakkabı sertliğinin ayak sahibinin (nin nin nin)kimliğini düşünmek istemiyordu. Annesi erkek kılığında başucundaydı. O muydu? Yok daha neler! Bu da nesiydi? Rüyalardan biri mi sarhoşluk sanrılarından mı anlamıyordu.(Rüya vardı birde güzel kadındı) Belki de hayal ettiğini görüyordu. Alkolün yarın sancısıydı bu, demek istiyor ama önünde biri vardı ve ısrarla tekme darbeleri indiriyordu bir yerlerine. Tamam anladık gaspçıydı. Bir şeyimi istiyordu ben de vermediysem, demek. E neden anlamamış ki para eder cinsinden bir yokluğa karışmışım. Bak bak tokatta yiyorum. Kapandı göz, gerildi parmaklar, kasılır elbette vücut. Bu soğuğa ne dayanır? Hiç. Hiçbir şey dayanmaz. Donar ölürsün. Öldüm mü yoksa? Cehennem o zaman bura. (İnansaymışım mı, keşke varmış heyecanı da nedir bende böyle! Neleri düşündürtüyor bana bu müsvedde sorgusundaki insan canlısı. Bu ne! Tam şiir dizesi “müsvedde sorgusundaki insan canlısı”anlaşılmaz yazılır nasılsa ses sese çarpar kulaktan kulağa gelir konar başucuma e ordan da insan ım ız ya eder im iz kendi me nize bir küpe olur mana benden bana içeriye size lere) Ya kimsin nesin ne istiyorsun? Başım. Ah başım. Ses versene be! Neden ölmedim yine? Bu kaçıncı bedbaht günüm. Ah kaderimin bahtsız devamlılığı! Birde üstüne bu çirkinlik! Yok annem olamaz bu yahu. Aha bak bak ne diyor: Ulan senin ananı da altı sülaleni de… (Yediye ne olmuş. Emekli olmuş diyorlar)Dur orda dur sakin sakin. Eyvah eyvah! Yazık oldu anacığıma sülaleme. E ben ben kopuyorum insanlığımdan. Kalk da kalk başka bir şey bilmiyor. Dur. Yeter. Bak karşılık vericem. Yapma diyorum. Başım başım. Neredeyim ben? Of bu ne soğuk. Bu nasıl baş ağrısı. Nerdeyim? İçimde mi? İçime bak sen. Bu ne kafası be ya? Gülmek istiyorum niyeyse açamıyorum dudaklarımı. İyyy nasılda morarmış. Aha kendime mi bakıyorum. Öldüm mü? Ruhum muyum? Şu karşımdaki de ben mi çelimsiz ıslak? Bu ıslaklık da ney? Neden bir şey hatırlamıyorum? (Artık parantez içi lak lak yok)

Hiçlikle tanışması çok uzun sürmedi Yusuf’un. Uydurdukça daha çok kendisi oluyordu. Bu yalın gerçek dışılığın öznesi olmak heyecanlandırıyordu onu. Uydurduklarının gerçek olduğu bilincine inanması hele de inandırması tatlı bir ürperiş besliyordu. Neden bütün bunlar tartışmasını yitireli çok olmuştu. Öyle ya hangisi daha güzeldi ya da daha iyiydi demeliydi. Az evvel uydurduklarına inanmamak mümkün müydü? Büyülenmiş gibi bir ayinin parçası, demeli asıl buna. (Musiki efem musiki) Ortak olmak bir paydaya. İlginç olan geçmişten çıkıyor olmasıydı. Hiçbir bağlayıcılığı olamayan kimlik vermeye çalışan tüm toplumsal adlanmalarından çıkıyordu ve yeniden yuvaya dönüş halinde yeni bir ortaklaşma sunuyordu. Gerçekte kalmamak, güldüren bir sanattı. (Sarhoşluk hali gibi.) Tuhaf bir tasvir durumuydu. Elbette yaşanmışlığı vardı. Ama kar tanelerinin romanlarına karışmak gibi bir büyüsü hiç olmamıştı. Yazmak bir çeşit dışılıktı. Yusuf’a ne demeli? Kim bu insan? Erkekti öncelikli. İsminin yapısından ülkesini bulurum, demiş olayım. Nereli olacak! Türk ismine sıkışmış muhtemel Rum ardıllı bir şey. ( Bak bak ön sıradaki yargıya bak!) Şey olmaktan kim çıkabilir ki. İnanılmaz da milliyetçi bir Rum Türkü’dür muhtemel. (Çok kesin başladı ama şüpheli ki muhtemelsiz kalamadı. Muhtemel hanımlar beyler kesede Rumlar, Türkler var demek bir de Kawa’dan örtük Kürt. Nerde mi az yukarda dağ, ateş falan filanıyla varya orada.) Kafam çatlıyor. Artık yetmeli ve susmalı. Daha fazla üretim isteyen denetimde buluyorum ben sorunu. Her yandan nasıl olmam gerektiğini belirleyen çok açık bir şey var. Mülkiyetin sahiplik savaşıydı her şey. Parantezler ele geçirdi beni artık ona bile gerek duymuyor her yer o! Neler diyorum? Az evvel ki öykünün beklenmeyenleri merak edilenleri ölüyor sahnemde. Büyü de gerçekte ne fos, güzel parmaklarımın arasında benden üreyecekler. Vah zavallı demek mi lazım? Yok. Kimse herkesindir. Yersiz ve yurtsuz yoktur özünde. Birleştiğimiz nokta dairenin bir yerinde diğeriyle tamamlanıyor. Döngü bir tekrar hali, farklı biçimler farklı mekânlar yanılgısına kapılmış öznelerle. Yeniden öykünün girişine yerleşmek mümkün mü? Neden olmasın ki! Tam şu anda müziği kulaklarımda çınlatmak isteyen klavyemden taşan her sesle ritimleşen düzenim düzenimle ardışıklaşan tak tuklarım çengi çalgı değil elbette ama onlarsız da olmadan dalıyorum kalburüstü bir varmıştan cek halsizliklerine. İşte böyle be üstat! diye diye bol kelimeli yutturmacalar arasında gel git halleri başlar mı? Ya Hızır’a ne demeli. Asıl beklenen de bu. Merak öğesinin toplandığı ana arterlerden biri. Kim, ne iş yapıyor, Yusuf’la ilişkisi ne? Hızır bir mit mi? Daha da çoğaltılabilir bir sürü şeyle sürü olma ısrarına devam edilebilir tabi. Bir olumsuzluk kötümserliği derdinde değilim. Daha güçlü bir sıkıntı var içimde demek. Yusuf sarhoşluğu ya da sanrısı ne haltsa canım çok önemli değil, insan hallerimden biri işte. Bir kadın lazım bana, evirip çevirecek. Ana gibi olmamalı. Ana dediğin ne ki? Yârle bırakılıp gidilecek. Koruyan yönüyle anılacak. Yaşlı bir de ölüm hatırlatmalı. Yar öyle mi! Sevişmesi vardı öncelikli. Aksiyon lazım. Öyle vurmalı ki çalgı lep lüp leblebi olmalı. Ah şu deli gönül nelere de kadir. Ama bendeki ısrar biraz da kontrolsüzlük. Ritmimi ne yapacağımın sınırlarında gezindirmeden öylesine bir rüzgârla bırakıp gitmeli artık neresi olursa! Nereye giderse gitsin tabi. Maksat ben olayım yine ben ben. Amma bencil çıktım. E öyle değil mi? Öyle valla. Valla nedir? Dilin önemi büyük. Harfin ses evrimi, kelimelerin anlamla ilişkisi. Fiyakalı ifade buna denir. Bu zıpzıplığın varacağı bir yer olmalı. O yer neresi bilememek kötü ama asılların savaşı olacak bu yazı. Bana yazdıran ilahi ya da başka bir ideal tasavvur yok. Açık çok açık bir kendini arama var. Bitmek bilmeyen bu kendini arayışa teslim olmuşum. Beni nereye sürüklerse ordayım. Bak şimdi de parmak dansında gibiyim daktilo makamı. Kelimelere takılmayalım rahatlığında vazgeçiyorum bu tartışmadan. Hem ne gerek var zaten. Bacağımdaki uyuşmayı parmaklarımdaki gerilime veriyorum. Kafamı kaşıdım. Ya da kafamla parmaklarımı okşadım. Anlam kendini sürekli besliyor. Asıl olan eylem. Eylem sözden bağımsız değil ama nereye kadar laf. Laftan lafla da kurtulabilinir tabi ama asıl mesele eylem. Mesela Yusuf’un yere düşüşü neden alkolll aldığındannnn daha anlamlı sayılmaz ama içme nedeni nedenlerin konuşulduğu gevezelik gibi kalır kalakalır sadece. Sözcük yalnızlık üretir kendinde kalırsın. Kendinden kalmak nokta! Konuşmak gerek. Konuşmak, sözcük söylemek, dinlemek, cevap vermek yahut işaretleşmek neyse işte. İnsan daha insan konuştukça yazıştıkça insan. Yazmak söylemek boş yapmak denilen oluyor. Yazmak sözleşmek dolduruyor o boşluğu. Yazmanın kendisi eylem oluyor. Sözcükler ilerlerken konuşuyorsun kendinle. Diğerleri var tabi ama empati nereye kadar her şey ve hiçken sensin. İyiler de kötüler de yok bu yüzden sadece olaylar var bu olaylar karşısında yaptıklarımız, düşündüklerimiz. Çok mu kamu ilanı oldu ne? Spot nedir, ikinci el kullanmam! Kibire bak kibire! Karakter de başı boşu kılavuzlu bir burjuva soytarılığı. Başka bir halt değil. Ne olacaktı! Kalemine kuvvet yazarının arsızlığıyla gel git mastürbasyon cup boşaltacak kısır tatminsizliğiyle tabi. Doymak bilmek iştahıyla tüketecek herkesin ve de hiçliğin bile. Kahraman öldü, ölmüş hatta çoktan.    

Geri dönüp olayın aksiyonuna dahil olmalıyım. Yaşamak bir başka güzel aması uydurma değil kendinden. Salt bene hizmet ettikçe anlamlı, yazmak, konuşmak. O salt ki evrensele karışan bir özne Salt ben de pek fiyakalı oldu be! Dalga dalga dalgalanmak ah! Çok bencil. Söz karşılaştırmalı, deneyim yaratmalı yoksa ne! Boşluk! Geri dönmeli geri dönmeli. Peki dönelim madem:

Yerde yatıyor Yusuf. Uyuyor. Habersiz etrafında olan bitenden. Öyle dayak mayak da yemedi. Kar yağdığı da doğrudur, soğuğun ortasında ki yapayalnızlığında sığınmak istediği de. Hızır’a olan güveni…

                                                                                                                               Yazı Çizeri
                                                                                                                                  Xwebun
                                                                                                                                16.11.2018


Ne Demek KarşıFest’te Gelmiyorum!

Karşı Lig’in   bir sezonu daha   geride kaldı, Eril Kültür ve Şiddet’e pek çok gol attık, yeterli olmadığının farkındayız, daha çok top sü...