16 Nisan 2019 Salı

Dünya Mantarlar Ülkesi


Yine rüzgârlı bir pazar sabahı. Notre Dame katedralinin yandığı pazartesi gününden önceki pazar günü. Bunun ne alakası var acaba rüzgarla? Neyse. Rüzgâr hep esiyor buralarda. Mont Ventoux yani Rüzgâr dağı ismini laf olsun diye taşımıyor. Gerçekten rüzgâr hep esiyor. Bazen kuzeybatıdan Rhône nehrinin vadisini izleyerek soğuk ve kuru bir rüzgar gökyüzünü bulutlardan temizliyor gibi. Çok garip uzun mercimek şeklinde olan bir iki bulut kalıyor - rüzgâr onların içeriden geçiyormuş, onları yerinden edemiyormuş. Etraflarında gökyüzü masmavi parlıyor. İşte o günlerde 'Mistral'var diyorlar insanlar. Mistral rüzgârın ismidir. İsmi maestro yani 'usta' sözünden geliyormuş. Rüzgâr usta. Güzel değil mi?

Burada, yani Fransa'nın güneyinde, insanların az konuştuğu ama daha unutulmamışı bir dil var - Occitan dili. Onun da farklı ağızları var. Benim kaldığım bölgede Provençal ağzı konuşuluyormuş. Köylerin isimleri hem Fransızca hem Provençal yazıyorlar. Onun dışında ben bugüne kadar sadece birkaç şive ve argo sözlerinde fark ettim. Farklı yönlerden gelen, farklı özellikleri taşıyan rüzgârlara değişik isimler Yunanca'da da varmış - Türkçe'de de belli oluyor. Lodos mesela, değil mi? Doğa'nın olaylarının farklı isimlendirilmesi dillerin en güzel taraflarından birini ortaya çıkıyor bence. Ama aslında bunu anlatmayacaktım, aslında Mistral rüzgârı kuru bir hava getiriyor - gitar yapmak için ideal durum. Gitar yapmak için hava kuru olması gerekiyor, yüzde 40 civarında. O yüzden cumartesi günü bir gitarın arka kapağını yapıştırmak, yani kutuyu kapatmak için atölyede geç vakte kadar çalıştık. Aslında bunu da anlatmayacaktım. Nereden nereye.

Aslında o rüzgârlı pazar günü kendimi biraz yorgun ama mutlu bir futbol sahanın kenarında bulduğumu anlatacaktım. Yani beş aydır dünya erkek futbol şampiyonunun ve bu yaz kadın futbolunun dünya kupasını konuk edecek ülkesinde kalıyorum ve hiç futbol oynayan görmedim. Böyle bir şey olabilir mi? Birkaç hafta önce araştırdım, bir kadın futbol maçını buldum, gittim - erkek maçı çıktı. Geçen pazar yine araştırdım, gittim ve güzel bir kadın futbol maçını izledim. Rüzgâr çok güçlü esiyordu ve bazen top havadayken yönünü değiştiriyordu. Oyuncular için zordu bence, ama belki alışıklar. Arka sahada bir erkek maçı vardı. Çok bağırıyorlardı. Yerel iki takım arasındaki derbi maçıymış. Taraftarlar, oyuncular, teknik direktörleri kavga modundaydı. İğrençti. Kadınların maçı güzeldi, sakin, biraz sıkıcı, ama en azından kavga yoktu. Maç bitince burada da oyuncuların aralarında yumruklu kavga çıktı. Ben de çıktım gittim. Neyin kavgasını ediyorlar ya? Karşı Ligi ve Forza'yı özledim. Elimizde çok kıymetli bir futbol dünyası var (yaratanların ellerine, ayaklarına ve yüreklerine sağlık) - kiliselerin yandığı, oyların sonsuza kadar sayıldığı, her tarafın duvar yapıldığı bir dünyada hem temiz rüzgâr gibi hem rüzgârdan korunan bir bölge gibi. Anlatabiliyor muyum?

A bir de - Fransızca ve Türkçe'de 'champion' yani 'şampiyon' kelimesi, mantar manalı 'champignon' yani 'şampinyon' kelimesine yakınlığı bir tesadüf mü?

                                                                                                 Christina Müller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ne Demek KarşıFest’te Gelmiyorum!

Karşı Lig’in   bir sezonu daha   geride kaldı, Eril Kültür ve Şiddet’e pek çok gol attık, yeterli olmadığının farkındayız, daha çok top sü...