Bir mekân düşünelim ki, oyun alanları ile kitaplar, dergiler iç
içe olsun. Bir çocuk düşünelim ki, oyundan biraz yorulunca, biraz ötedeki
resimli, renkli, ilgisini çeken bir kitabı karıştırıyor olsun. Bir kütüphane
düşünelim ki, çocuklar için olsun. Yani bir çocuk kütüphanesi olsun.
Hiç bilinmeyen, hiç düşünülmemiş bir şey değil bu. Başka
ülkelerde de ülkemizde de yetişkinler için olduğu gibi, çocuklar için yetersiz
de olsa kütüphanelerimiz var. Öyle ama, mesele var olup olmamaları değil, ne
kadar ve ne nitelikte var oldukları.
Kalabalık bir ülkeyiz; daha da öyle oluyoruz. Kütüphanelerimiz
ise öyle olmuyor. Nüfus giderek artarken, kütüphaneler giderek daha da fazla
hayatlarımızdan çıkıyor. Bu “hayatlarımızdan çıkış” çocukların için daha da
gerçek. Hatta belki de hayatlarına hiç girmiyor bile. Çoğu çocuk,
kütüphaneleri; hem oyun alanları olarak hem de bir şeyler okuyup ödünç yayın
alabilecekleri mekânlar olarak bilmeden, tanımadan büyüyor. Çünkü genelde
gidebilecekleri hiçbir kütüphane olmuyor yakın çevrelerinde. Belli ki
ebeveynler de habersiz bu durumdan. Oyun ve bilgilenmenin bir aradalığının
sağlandığı mekânlar olarak kütüphaneler hayatlarımızdan uzaklaştığı oranda,
ihtiyaç olmaktan da çıkıyor.
Oysa oyun ve bilgilenmenin bir aradalığı çocuklar için öyle iyi
ki. Bir yandan pratik yetenekleri ve zekâları oyunlar ile gelişirken, bir
yandan da bilgi ile dolu kitaplar, dergiler ve nicesiyle kültürel birikimleri
artıyor…
Ama bu, tabelaya “çocuk kütüphanesi” yazmakla olmuyor veya
yetişkinler için kurulan bir kütüphanenin bir odasını çocuk kitapları ile
doldurmakla da olmuyor. Nitelikli kütüphaneler diyoruz. Çocuklar için olan;
içinde oyun alanları, oyun gereçleri, çeşitli günlük ihtiyaçları için odalar ve
bilgi yüklü materyaller olan bir kütüphane diyoruz. O kadar yok ki bunlar...
Yalnızca bir örnek, en gelişmiş şehrimizden, metropol
İstanbul’dan: 0-14 yaş arası nüfus 3.324.439 kişi. 15-19 yaş arası 1.105.552.
5-9 yaş arası ise 1.103.853 kişi. Peki kütüphaneler? Onlar da gelişmiş mi?
Bakanlığa bağlı ve yalnızca çocuk kütüphanesi olarak kurulmuş
kütüphaneler hepi topu 6 tane! Yetişkinler için olan kütüphanelerle aynı binayı
paylaşan çocuk bölümleri ise 34 tane. 2015 yılında yapılan bir araştırmaya
göre, çok büyük bölümü çocuklar için gerekli aslî koşulları sağlamaktan bile
uzak. Yani ne yazık ki niteliksiz! Bakanlık dışında Belediyeler de kütüphaneler
kuruyor; ama onlar da yetersiz kalıyor.
Yani İstanbul gibi bir kentte bile, milyonlarla ifade edilen
çocuklar kütüphanelere gidemiyor, kütüphaneleri tanımıyor. Tüm Türkiye’de de
durum böyle. Ama böyle olmak zorunda değil.
Öyleyse farkındalık yaratmaya çalışalım, bir şeyleri anlatalım.
Kütüphaneleri hayatlarımıza, çocukların hayatlarına katmaya çalışalım çünkü bu
en temel ihtiyaçlardan biri.
Oturduk, bir şeyler yapabilir miyiz diye düşündük. Öncelikle
kamuoyu yaratmak gerekti, talep etmek gerekti. “Her ilçede, her semtte
kütüphanelerimiz olsun” demek gerekti.
İşte, bir ucundan başladık. “Çocuk Kütüphaneleri İstiyoruz”
deyip bir kampanya başlatıyoruz. Belki bir farkındalık olur, görünürlük
sağlarız, belki birileri bize katılır diye, 11 Kasım’da 40. İstanbul
Maratonu’nda, hem 10K koşusuna hem Halk Koşusu’na katılıyoruz.
Amacımız nitelikli çocuk kütüphanelerin o büyük eksikliğine
dikkat çekmek ve bir şeyler yapmak.
Gelin ilk metreleri birlikte koşalım ve sonra devam edelim!
Fahrenayt 451
Fahrenayt 451
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder