Tuvalet
kâğıdım bitmek üzere ve ben kara kara düşünüyorum. Biriktirdiğim parayı yaz
tatilinde harcadığım için parasız kaldım. Hangi parayla kendime yeni bir paket
tuvalet kâğıdı alırım bilemiyorum. Bir kez daha anladım ki insan her duruma
hazırlıklı olmalı ve bir kenara para ayırmalı. Bunu yapmadığım için kendime çok
kızıyorum… Birkaç yüz dolarım vardı, yok
yere gidip bozdurdum, bozdurmasaydım şimdi kafam çok rahattı.
Nereden bilebilirdim altı ayda iki katı yükseleceğini?
Son
paketi aldığım o günü çok iyi hatırlıyorum. O zamanlar durumum iyiydi. Ufak
hesap yapmadan, farklı markalar arenasındaki fiyat farklarına pek dikkat etmeden,
canım ne istiyorsa onu alıyordum. O gün de gidip en iyi markanın, en büyük paketini
almıştım. Paket poşete sığmadığı için açıkta taşımak zorunda kalmış, onu kullanış
amacım ortada olduğu için de görenlerin gözünde hadise canlanır diye koşar adım
eve gitmiş ve apartmana girdiğimde derin bir oh çekmiştim. Aradan yaklaşık altı
ay geçti, bir tanıdık yolda görmüşse de çoktan unutmuştur beni. Hoş bu arada memlekette
o kadar çok şey oldu ki milletin bunları düşünecek hali kalmamıştır. Onlar
şimdi evlerine ekmeği nasıl götüreceklerini düşünüyorlardır. Ben henüz o duruma
düşmedim, çavdar ekmeği alacak beş liram var çok şükür.
Eskiden
anneannemlerin evinde taharet bezi vardı. Alaturka tuvaletin musluğunun
borusuna asılı dururdu. Alışık olmadığım için kullanamazdım. Artık o bezlerden mi
kullanmaya başlasam? diye düşünüyorum. Hayat çok pahalıdandı ben de
geçinebilmek için bir dizi tasarruf tedbiri almaya başladım, artık tuvalete
okulda gidiyorum. Alaturka tuvalette biraz zor oluyor ama olsun ona da alışırım.
İzleyenler bilir “Güneşli Pazartesiler” filmindeki gibi yaşamanın zamanı geldi artık,
hayatı beleşe getirmek gerek hem zevkli
de... Bunları yaparken yaşadığın maceraları anlatırsın ileride torunlarına. Geçen
akşam da ismi lazım değil eve gelen bir arkadaş tuvalete gitmek istedi, hemen müdahale
ettim “abi büyük mü küçük mü?” dedim, “büyük cano” dedi. “abi kusura bakma tuvalet biraz arızalı da ben
de okulda gidiyorum ama küçükse yapabilirsin.” dedim. Yalan söylemek zorunda
kaldım ne yapayım.
İşte
bugün de bizim okulun bahçesinde arkadaşlarla oturuyorduk ama ben zihnen orada
değildim, konuşulanları duymuyordum. Bana dönüp “ neyin var, son günlere düşüncelisin”
dediler, ben de “kafam biraz karışık” dedim. Aslında Son kalan beş ruloyu şubat
zammına kadar nasıl idare edeceğimi düşünüyordum ancak bu derdi herkesle
paylaşamazdım. Tam böyle otururken birden okuldan bir arkadaş dibimde
bitiverdi. Fark etiğim ilk anda irkildim. Arkadaş elinde ışıl ışıl parlayan,
baktım hem de 32’li bir paket tuvalet kâğıdıyla tepemde dikiliyor. Arkadaşı
tepeden tırnağa bir süzdüm ve “oooo, dedim,
parayı bulmuşsun, hayırlı olsun.” Parayla
imanın kimde olduğu hakikaten belli değil. Gözlerim parladı. Kıskançlığımı gizlemeye
çalışan bir gülüşle yüzümde öylece kalakaldım, sonra arkadaşın elindeki hazineye
gözlerimi diktim. Geçmişe, o güzel günlere, gidiverdim. O markayı zamanında ben
de kullanmıştım. Üç katlıydı, pamuksu bir yumuşaklığı vardı, kullanırken ayrı
bir keyif alıyordum. Fakat şimdi piyasanın en pahalısıydı ve o günler artık çok
gerilerde kalmıştı. “Aman abla dedim yalnız dolaşma bununla, başına bir iş
gelir.” Sonra sırnaşmaya başladım, “Ama bak iyi tarafı da var, yıllardır haber
alamadığın akrabaların gelir, bulur seni. Daha fazla dayanamadım, “eee dedim hayırdır,
nereden geliyor bu değirmenin suyu? Ben nerede yanlış yaptım çok merak
ediyordum. Belli etmiyordum ama biraz da sinirlenmiştim arkadaşa, insanın
nerede olduğunu bilmesi lazım. Öyle elinde 32’li tuvalet kâğıdıyla
öğretmenlerin arasına girilmez, bizim aldığımız belli, verdiğimiz belli. Olan
var, olmayan var. Ama işte nezaket de gerilerde kaldı. Ama günahını almışım
arkadaşın konuşunca anladım. “Ya ondan değil, bugün kayın pederin elli ikisi de
hayır için bunlardan dağıtıyoruz, size de getirdim.” dedi. Allaaah! Sevincimi görmeliydiniz. Dikkatli
kullanırsam bu beni en az iki, hatta üç hafta idare ederdi. Ellerimi pantolonumun beline koyup peşin satan
adam gibi arkama yaslandım, gözlerimin içi gülüyordu, otuz iki diş tekmili birden
sırıtıyordum.
Sonra,
kendime geldim, ciddileşip doğruldum ayıp olmasın şimdi. Arkadaş gözümüzün önünde
cânım paketi yırttı, hepimizin önüne birer tane koydu. Hep birlikte “Allah razı
olsun” dedik, o da “sizden de” dedi. Sonra bahçedeki diğer arkadaşlara da birer
tane vermek için onlara doğru yöneldi. “Müdür Beyle idareci arkadaşlara da birer
tane bırak,” diye arkasından bağırdım. O da Uzaklaşırken “bırakacağım,
bırakacağım tabi ki bırakmaz olur muyum” diye yanıt verdi.
Tolga Çetinkaya
10.09.2018
Pazartesi Moda
morunili bir dosttan güzel bir yazı emeğine sağlık cano...
YanıtlaSil