16 Kasım 2017 Perşembe

Altı üstü bir takım işte!


Forzalı olmak, bana ait gibi görünen diğer birçok şey gibi, benim isteğimle gerçekleşmiş değil. Takım tutmanın, bir izahı da yok zaten. Takım tutmak, bildiğin, gönül işi. İnsan, kime âşık olacağını seçemediği gibi, hangi takımı tutacağına da karar veremiyor.

Son maçlarda kaybedilen puanlar, dört küsur senedir Karşı Lig Kupası’nı alamamak, sahada, kale hariç bir türlü boy gösterememek, kendi  futbol sürecimin hemen her anına kazılı ileride oynama isteği… kafama huniyi takana kadarmış… Acı çektik, acıları hep bize kendimize, mutlu olduk mutlulukları hep bize herkese fatura ettik, bizim hesabımıza yazıldı bütün olan bitenler!

Mağlup olan bir takım nasıl güler, yenik olanla bu denli empati. Forzalılık da, Forza da sürekli galip olmaktan ötürü sabrı zorlayan bir mutluluk işi yensen de yenilsen de hatta köşende oturup seyretsen de. Ama dedim ya, bu takımı  sevmenin bir izahı yok. Gönül işi bu, gönül… Bol seretoninli serüven.

Çocukken her şey güllük gülistanlık. Gerçeklerin, kurulan hayallerle kurduğu bağ başka bir şeye dönüşür ergenlikte. Hayatta kalmak için, mücadele etmek gerektiğine şahit olmanın o ağır yükü biner omuzlarına. Ama işte, yani bir şeyin parçası olmanın heyecanı; sevgiyle kurulmuş bir takımı paylaşmanın güzel  aidiyetine dönüştü, ona yakışan herşeyi, ‘şıp’ diye anlar, görür ve konumlanırsın.

Bu bahsettiğim aidiyetin kutsanması değil. Bu takımlı olmak, bu takımda olmak değil aslında sana uymasada, altına imza atmaktır pratiğinin, dünyalı olmak gibi bir duygu. Her maça çıktığınızda, sonuçtan her zaman emin olduğunuz bir süreç başlar sizin için.
Gülün -ister dans edin ister “için”!- her daim size ait olduğunu anlarsınız, gülen yüzlerin.

Doğruya aç ve durmadan onu arayan. Bu denli anlayan, bu denli birbirine temas eden bir takım, Bu benimle yada ilişki kurduğum şeyle ilgili bir durum değil, kesinlikle bizimle dünyayla ilgili. Bir mümkünün parçası olarak yaşamak, nefes almak demek! Bu açıdan bu takımlı olmak, ‘bütün mümkünlerin kıyısında’ yaşamak gibi! Hiç bir türlü mağlup edilemeyeceğiniz hissi, bütün karanlığı bastıracak denli güçlü.

Bu duygu, elbette sahici bir duygu! Bir kaleci, takımı gol kaçırdığında ne kadar duygulanırsa, o kadar işte! Kendi adıma, takımımın adaletin yerini bulmasını arzu eden insanlardan oluşması, merhametin, vicdanın tarafı olması. Maçı değil insanı kazanmayı merkezine koyması en büyük şampiyonluk  ve bu benim için özel!

Ben bu oyunun içinde futbolla sınırlayamayacağımız kadar büyük güzellikler gördüm. Ki duyup da, “hadi oradan!” diyenlerin sayısının oldukça çok olduğu bir bağ! Takımca bildiğimiz tüm yanlışlarla yüzleşebiliriz!  

Forzalı olmak, zorlu bir maraton. Koşarken sürekli öğren, düşerken ayrı kalkarken ayrı. Takımım diye demiyorum, diğer bütün takımların ortak takımı olmaya aday. Başarılarımız ve başarısızlıklarımız mercek altında. Halbuki, altı üstü bir takım işte!  Bu kadar büyütülecek bir şey de yoktur aslında, ama vardır da, bence bu yazma işi çok iyi oldu çokta güzel oldu? Şimdi mesela ortalığı çok fena karıştırdılar yazın diyerek, ha herkesin arasında bir fark kaldı, o farkınan çok da güzel oldu meselam, herkesin yazdığına kimse karışamaz, ha nasıl karışamaz, onu bende bilmiyorum. Bildiğim istediğim tek şey.

Bazen saha içi/dışı, pozisyon tekrarlarına gerek duymaksızın, öpelim mi birbirimizi?

Özgür Dünya


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ne Demek KarşıFest’te Gelmiyorum!

Karşı Lig’in   bir sezonu daha   geride kaldı, Eril Kültür ve Şiddet’e pek çok gol attık, yeterli olmadığının farkındayız, daha çok top sü...